Geride bıraktığımız gün tüm haber ajanslarının gündeminde Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi’nin gıyabında verilen idam kararı vardı. Amerikan işgalinin başladığı, Saddam Hüseyin rejiminin devrildiği 2003 yılından bu yana Irak, bugün gördüğümüz bir çok bahar ülkesinde olduğu gibi diktatörün gidişini kutlamış, geleceğe umutla bakmaya başlamıştı.

Nitekim işler Iraklıların hayal ettiği gibi yürümedi. Kısa zaman içerisinde Amerikan politikalarının hayata geçirilmesiyle ülkede mezhep çatışmaları başladı, ciddi çatlaklar su yüzüne çıktı ve insanlar inançlarına göre etiketlenmeye başlandı. Tam genel seçimler “demokratik” standartlarda yapıldı derken, Irak’ta hükumet kurma çalışmaları aylar sürdü, sonunda Cumhurbaşkanlığına Celal Talabani, Cumhurbaşkanı Yardımcılığına Tarık El Haşimi, Başbakanlığa da Nuri El Maliki geldi.

Aslında ilk bakışta yönetimin etnik ve mezhepsel açıdan adil dağıldığı, Irak’ın demokrasi yolunda ciddi mesafe kat ettiği düşünülebilirdi. Nitekim kazın ayağının öyle olmadığı Amerikan askerlerinin ülkeden çekilmesinin hemen ardından patlak veren Sünni-Şii geriliminde ortaya çıktı. Amerikalılar çekilir çekilmez Nuri El Maliki yönetimindeki hükumet Cumhurbaşkanı Yardımcısı Haşimi hakkında Şiilere yönelik ölüm mangaları kurmak ve terörü finanse etmek suçlarından tutuklama kararı çıkardı.

Haşimi, kararın ardından bölgesel Kürt Yönetimi sınırları içinde bulunan Süleymaniye’ye gitti ve Cumhurbaşkanı Talabani ile görüştü. Ancak beklediği desteği alamayan Haşimi, Katar ve Suudi Arabistan ziyaretlerinden sonra Nisan ayında Türkiye’ye geldi. Nisan’ın 20.’de kendisiyle yaptığım özel röportajda Irak’taki tedirginliğinden eser kalmayan, Türkiye’deki temaslarını tamamladıktan sonra ülkesine döneceğini söyleyen Haşimi için işin rengi Interpol tarafından çıkarılan kırmızı bültenle değişti. 6 aydır Türkiye’de misafir edilen Haşimi bir ülkenin Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak gıyabında idam cezası aldı. Ne garip!

Karardan sonra yaptığı açıklamaları herkes okumuştur. Bir ülke düşünün ki halkı yıllarca zengin petrol yatakları üzerinde açlık, sefalet ve adaletsizlik içinde uyumuş, Amerikan işgaliyle demokrasi ve barış içinde yaşayacağını ummuş!

Peki tüm bu gelişmeler ışığında hem “demokrasinin” hem de işgalin mimarı ABD’den neden “endişeliyiz” haricinde fazla bir ses çıkmıyor?

Çünkü merkezi hükumetle imzalanan güvenlik ve askeri işbirliği anlaşmaları uyarınca Amerika Bağdat’a bol bol silah satıyor. Tanklar, ağır toplar, savaş uçakları ve zırhlı araçların da aralarında olduğu ağır silahların maliyeti Irak’a bu yıl 12 milyar dolar. Gelecek sene ise malum, zira Washington, çoğu Körfez ülkeleri olmak üzere, 2012 yılında askeri satışlarda 50 milyar dolarla rekor kırdı! En iyi müşterisi de Suudi Arabistan.

Konuyu dağıtmadan tekrar Haşimi’nin yaptığı açıklamalara dönecek olursak İran’ın yanında asıl şeytan olarak Amerika’yı işaret etmesi tesadüf değil. Hep İran’ın Irak’taki Şiiler üzerindeki etkisinden bahsederken Amerika’nın Bağdat yönetimindeki Şii Başbakan ile işbirliği içinde olduğunu görmemek saflık olur, en azından verdiği mülakatta Haşimi böyle düşünüyor, sebebini ise tam olarak açıklamıyordu. Acaba Amerika İran’a olası bir müdahaleden önce ülkedeki Şiileri kendi safına mı çekmeye çalışıyor yoksa sadece “duygusal” mı davranıyor? Haşimi, Nisan ayında yaptığı açıklamada Türkiye’nin Ortadoğu’da üstlendiği rolden duyduğu memnuniyeti dile getirmiş ancak Irak’ın sadece ABD ve İran’a bırakılmaması gerektiğini söylemişti.

Peki şimdiki durumda Ankara-Bağdat arasında yaşanan gerilimden nasıl bir çıkış yolu bulunacak? Zira, Haşimi hakkında tutuklama kararı çıktığı zaman Irak Başbakanı Maliki Başbakan Erdoğan’ı ülkesinin içişlerine karışmakla suçlamış ve Türkiye’nin etnik ve mezhepsel yapısına dikkat çekmişti. Bunu bir tehdit olarak algılayan Erdoğan da aynı sertlikte cevap vermişti. Diğer yandan Ankara’nın Bölgesel Kürt Yönetimi ile yaptığı petrol anlaşması Bağdat’ın KYB’nin bütçeden alacağı 3 milyar doları kesmesine sebep olmuştu.

Başından beri Irak’taki tüm unsurlara eşit mesafede durmaya çalışan Türkiye Haşimi konusunda tavrını net bir şekilde ortaya koydu. Peki siyasi sığınma talebinde bulunmayacağını açıklayan Haşimi için nasıl bir çözüm yolu bulunabilir?

Bu noktada Irak’ta 2007 yılında yaşanan benzer bir vakayı hatırlamakta fayda var. Maliki, yine dönemin önemli Sünni liderlerinden Adnan El Duleymi ve oğlu için benzer suçlamalarda bulunmuş, haklarında soruşturmalar açılmıştı. Aynen Haşimi gibi hayatlarından endişe eden Duleymiler çözümü Ürdün’e geçmekte bulmuştu. Gizli pazarlıklar sonucunda bu iki ismin Irak’a bir daha dönmemeleri şartıyla haklarındaki soruşturmaların kapatıldığı konuşulmaktadır. Kim bilir belki de önümüzdeki dönemde aynı siyasi pazarlıklar Haşimi için de yapılabilir…

Sonuç olarak Haşimi’nin aldığı ceza ve hafta sonu farklı vilayetlerde 100’e yakın insanın hayatını kaybettiği patlamalar Irak’taki Sünni ve Şii Araplar arasında yaşanan gerilimin sebebi değil, sonucudur. Bu saldırıların eş zamanlı düzenlenmiş olması ve çoğunlukla Şiileri hedef almış olması Maliki’nin elini kuvvetlendirmektedir. Zira Maliki böylece müttefiklerine Sünni Arapların sıkışınca şiddete başvurduğunu rahatlıkla söyleyebilir, zaten söylüyor da…

Ülkede genelinde her ay ortalama 200 kişinin hayatını kaybettiği terör saldırıları devam ederken, başta Haşimi olmak üzere diğer siyasi figürlerin ve Irak’ın bugünkü durumundan sorumlu olanların itidal çağrısında bulunmaları önemlidir, aksi takdirde Ortadoğu’daki ateş yangın yerine dönecektir…

Irak “Demokrasisinin” Gölgesinde Gıyabi Bir İdam Kararı

HTML etiketleri kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>